8 Mart 2010 Pazartesi

“Modern Yaşamın Düzgün Kalıntıları” Alp Esin'in Düzgün serisi hakkında bir yazı




Perspektif, üç boyutlu görüntünün iki boyutlu yüzeye aktarılırken daha gerçekçi görünmesini sağlayan mekanik temelli bir teknik olarak tanımlanır ve sanatın bilimden faydalanma noktalarından biridir. Rönesans ile birlikte ortaya çıkar ve büyük hayranlık yaratır. Çünkü gerçeğe yakın görüntü oluşturur.

Örneğin, bugün birçok değişik versiyonuyla, resim, fotoğraf ya da illüstrasyon olarak karşılaştığımız bu imaj, Hollandalı ressam Meındert Hobbema’a aittir ve dönemin önemli perspektif örneklerinden biridir. Geriye doğru gidildikçe küçülen ağaçlar, arkada küçük görünen köy ve daralan köy yolu… Rönesans’ta büyük heyecan uyandıran bu resimlerin gerçeğe yakın ya da canlı gibi görülmesi sadece perspektif tekniğinin nesnelerin boyutlarını gözün gördüğü gibi resmedilmesi sonucu ortaya çıkmaz. Renklerin de uzaklık ve yakınlıklarına göre göze farklı göründükleri anlaşılır ve buna uygun resmedilmeye başlanır.
Resimde perspektif kurallarına uygun olarak resmetmeye başlamak için öncelikle bir göz noktası belirlenir. Bu göz noktasına uygun olarak resmin dış yüzeylerini belirlemek için iki çizgi çizilir ve dış yüzeyler belirlenir. Esin’in düzgün serisinde göz noktası, fotoğrafçının mekan içerisinde durduğu, görüntüye baktığı, fotoğrafı çektiği yerdir. Bu nokta göz noktası olarak belirlendiğinde ise imajın sınırları bir dikdörtgen değil yamuğa dönüşür. Bu noktada da daha önce sanat tarihinde tanımlanmamış bir görüntü oluşmuş olur.
John Berger’in dediği gibi perspektifi kullanan her çizim ve resim izleyiciye dünyanın merkezi olduğu hissini verir. “Düzgün” serisindeki her hangi bir kareye bakan izleyici, fotoğrafçının bakış noktasına hareket etmek fotoğrafa bakışını bu noktaya göre belirlemek durumundadır. Dikdörtgenden yamuğu oluşturan fazlalıklar da izleyiciye göz noktasına doğru hareket ederek bakması için yardım eder. İzleyici ancak o noktadan baktığında dünyanın merkezi olduğu hissine kapılır.
“Düzgün” serisinde fotoğrafın en başından beri her durumda konumunu ona gore belirlemek durumunda kaldığı, fotoğrafı çekilen şeyin kendi gerçekliği ile izleyici arasındaki ilişkide farklılaşma yaşanır. Esin, izleyiciyi fotoğrafın karşısında dururken, kendisinin fotoğrafı çekerkenki bakışının içine sokar. Bu anlamda düzgün serisi fotoğrafın bugüne kadar izleyiciyle kurduğu ilişkinin bir adım önünde bir ilişki biçimi sunmaktadır.
Perspektif, mekanı figürlerden baskın duruma getirerek, mekanın imajdaki rolünü değiştirir. İmajın ana konusu, mekana dönüşür. Bu anlamda da düzgün serisi için bu, seriyi tamamlayan bir uygulamadır. Çünkü bu seride konu mekandır, mekanın yalnızlığıdır. Bir doğa görüntüsü, içinde insan olsun olmasın terkedilmişlik ve yalnızlığın tam tersi olarak yaşamı temsil eder. Ancak söz konusu olan insan elinden çıkma bir mekansa ve kareler artık orada olmayan insanların izlerini gösteriyorsa bu yaşanmışlığın sona erdiğini gösterir ki bu da doğrudan sona yani ölüme gönderme yapmaktadır. Artık kullanım dışı olmuş doğru tabiriyle modern yaşamın doğadaki kalıntıları terk edilmişlik duygusu yaratır. “Düzgün” serisini oluşturan karelerde tek tük insanlar görülür. Ancak onların varlığı mekanın yaşayan bir yer haline gelmesini sağlamaz. Onların varlıkları bu ıssızlık ve terkedilmişlikle birliktedir; onunla karışıktır, bütündür. Onlar da modern yaşamın kıyıya ittiği kalıntılardır ve aynı ıssızlığı paylaşırlar.

Fotoğraf, gerçekle kurduğu ilişkiyi bulanık suların ilerisine çekemeyen, ancak tüm gücünü bu bulanıklıktan alan, ondan beslenen bir disiplin. “Düzgün” serisiyle Esin, suları biraz daha bulandırıyor. İzleyicinin, perspektif düzeltmesi sayesinde her kareye fotoğrafı çektiği noktadan bakmasını sağlıyor. İzleyiciyi kendi göz noktasına çekerek bir yandan onun özdeşlik duygusunu beslerken diğer yandan da aslında bunun imkansızlığını gösteriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder